2 Eylül 2007 Pazar


DERSÎMTSÎ HAYER:
DERSİM ERMENİLERİ
Dersim Ermenileri, yerli halk ile seyyahların çoğunu şaşırtacak kadar dostluk ilişkileri içindeydiler. Bununla birlikte çok sayıda seyyah, Dersimlilerin Hıristiyan dinine ve Dersim bölgesinde bulunan kiliselerine karşı özel hürmet gösterdiklerini belirtmişlerdir.
Zazalar, bu kiliselerin mübarek yerler oldukları kanısındaydılar, hatta onları ziyaret etmekteydiler. Kızılbaş Dersimli Zazalar ve Kurmanclar, yalnızca Ermeniler'e karşı değil, bütün Hıristiyanlara da iyi davranmışlardır. Bu davranış karşılıklıydı. Türk otoritelerinin Dersim Ermenilerini Kürtler'e karşı husumeti kışkırtma çabaları ve onların mukavemetini azaltma çalışmaları Dersim'de yaşayan Ermeniler tarafından birçok defa boşa çıkarılmıştır.
Gerek Kürtler'e rüşvetler vererek ve gerekse bu iki kavim arasında dini düşmanlık yaratma çabaları başarıya ulaşamamıştır' Dr.Celilê Celil 24 Nisan 1915. Dünya bu tarihi 20.Yüzyılın ilk soykırımı olarak kabul etti. Talat Paşa'nın 'Tüm Ermeni kadın, çocuk, erkeği hiçbir şeye bakmadan öldürün!' sözleri ile resmen başlayan jenosit, 1915 -1918 tarihleri arasında yoğun olarak gerçekleşse de azalarak sürmesi 1923 sonlarına kadar gider. Resmi kayıtlara göre İzmir'de binlerce Ermeni'nin katledilmesiyle sona ermiş gibi görünen soykırım, cumhuriyetin ilanından sonra da çeşitli politikalarla devam eder.
Ermeni Soykırımının başlangıç tarihi 1915 olarak kabul edilse de, Osmanlı dönemindeki kıyımlara, 1893'ten itibaren yerel ya da resmi kayıtlarda da rastlamak mümkündür. İncelenen kayıtlara göre; 1893 yılında Yozgat ve Marsovan'da fitneci afişler asılır Müslüman ve Hristiyan halk arasındaki huzur bozularak çatışmalara yol açılmak istenir. Muş ve Sason'da Müslüman-Hristiyan halk arasında hedeflenen boyutta çıkan çatışmalarda binlerce ölüm gerçekleşir, Ermeniler, Süryaniler ve Keldaniler ağır kayıplar verir. Uzun aylar kuşatıldıktan sonra 1894 yılında Sason hükümetin eline geçer. 1894 yılında Abdulhamit'in politikaları sonucunda binlerce Ermeni katledilir. Bu eylemler Osmanlı'da yaşayan Ermenileri felce uğratır. 1896 yılında İstanbul'da korkunç bir kıyım daha gerçekleşir. Hükümetin kışkırtmaları sonucu birçok Ermeni, asılsız sebeplerle, fark gözetmeksizin sokaklarda infaz edilir. 1909 yılında Adana'da 30.000 Ermeni katledilir.1915 yılı öncesinde gerçekleşen bu katliam sonrasında Ermeniler Adana'ya 'Vorp Adana'-Öksüz Adana demeye başlarlar.
İttihat Terakki işe başlıyor: 'Tehcir=Soykırım!' ...Gertank, mer yedin aryûn u anartarutyun... Arçevnis andzanot canabarh mı... Anunı aksor… Gidiyoruz, ardımızda kan ve zulüm. Önümüzde bilinmeyen bir yol… Adı sürgün... 24 Nisan 1915 öncesinde İttihat Terakki'nin politikaları sonucu birçok bölgedeki Ermeni silahsızlandırılır, bir nesilde üç sürgünü yaşayan Ermeniler bu kez tehcir adı altında sonu olmayan bir karanlığa sürüklenir. Kimi tarihçilere göre 24 Nisanda, kimi tarihçilere göre mayıs ayında başlayan bu 'sözde' tehcir, Ermenileri toplu halde yerleşik bulundukları bölgelerden toplayarak sınır dışı edilmelerini hedefliyordu. Ama bu politika Ermenileri bir yerden alıp bir yere götürme şeklinde gerçekleşmedi. Önceden planlanarak silahsızlandırılmış-savunmasız hale getirilmiş Ermeniler, gaspın, tecavüzün, vahşetin kol gezdiği, insanlık tarihinin en utanç verici sahnelerinin yaşandığı kanlı bir soykırıma maruz kaldılar.
Milyonu aşkın Ermeni; çocuk, kadın, yaşlı demeden askerlerin kör süngüleriyle ve silahlardan çıkan kurşunlarla hayatını kaybetti. Sürgüne kadar yolu uzayanlar ise çöllere sürülmelerinin ardından açlık-susuzluk ve salgın hastalıklar yüzünden yaşamını yitirdi. Göç yolunun çöl üzerinde olması elbette bir rastlantı değildi! 1915 yılı başında Osmanlı-Rus savaşından bozgunla geri çekilen Osmanlı ordusunun başındaki Enver Paşa, Dersim'li aşiretlerle görüşmek ister, amacı o güne kadar hükümetin yanında hiçbir zaman bulunmamış Dersim aşiretlerini Rus'lara karşı kışkırtmak ve savaştırmaktır. Düzenlenen görüşmeye sadece iki Batı Dersim aşireti katılır. Bunlar; Meço ve Kangoglu Memed Aşiretleridir. Ancak Enver Paşa tarafından ikna edilmezler ve görüşme olumsuzlukla sonuçlanır.
Enver Paşa'nın hırsı bitmemiştir, bu kez Alevilik plana sokulur. Hacı Bektaş Dergahı'nın başındaki Dede-Baba (postnişin) Cemalettin Çelebi devreye sokulur. Aşiretler Erzincan'da görüşmeye çağrılır. Bu görüşmeye sadece Doğu Dersim'den bir aşiret katılır. Ancak Bektaşi Potnişini bu aşireti savaşa sokmaya ikna edemez. Bektaşilik ve Alevilik arasındaki anlaşmazlıklar-uyumsuzluklar bu tarihte bir kez daha belirginleşmiş, devletin her zaman yanında duran Bektaşiler, Kızılbaşları da hükümet yanında olmaya davet etmiş ama ne Hz.Ali sevgisi, ne de Ehlibeyte olan bağlılık demagojileri ile ikna etmeyi başaramamışlardır. (-Kızılbaşlık ve Bektaşilik arasındaki fark 1514 yılındaki Osmanlı-Safevi Savaşlarında ortaya çıkar.) Yapılan görüşmeler amacına ulaşamamış, Kızılbaş Kürtler hükümet yanında olmayacaklarını, dayatmaları kaale almayarak ilan etmişlerdir.
Yerleşik olarak yaşadıkları bölgelerden Nisan-Mayıs aylarında toplanılan Ermenileri alma istemiyle İttihat ve Terakki, Dersim'e yeni bir dayatma yapar.Ancak 1893 yılından başlayarak artan Ermeni sığınmalarının yaşandığı Dersim, Ermenileri ittihatçılara vermeyi reddeder. Bu tarih itibariyle Dersim ittihat Terakkicilerin hışım politikalarına maruz kalır. Elbistanlı Kızılbaş Kürt bir ailede yetişen, Atatürk'ün danışmanı; Prof. Hasan Reşit Tankut, Ermeni ve Kızılbaş Kürtler hakkında hükümete verdiği bir raporunda, Dersim Alevilerinin Ermeniler'i çok sevdilerini, Ermeniler'in Dersim'de bir ana kucağı bulduklarını belirtmektedir. 1915 Ekim Devriminin gerçekleşmesi ardından Ermeniler, aralarında Seyid Rıza ve Ali Şer'in bulunduğu Kürt liderlerle birlikte 'sosyalist şura'yı kurarlar... Ancak bu şura Erzincan Komutanı Ermeni Murat Paşa'nın Büyük Ermenistan haritası sebebiyle sona erer. Dersim dış etkenler ve hükümet karşısında birlik politikası içerisinde olsa da kendi içinde çok belirgin bir anlayışa sahip değildi. Bunu fırsat bilenler 1916 yılına kadar Dersim'li aşiretlerle gizli görüşmeler yapmışlar, bazıları Ermenileri İttihatçılara teslim etmiş, bazıları ise Ermenileri ya aile içlerine alarak ya da İran tarafına geçirerek İttihatçıların ellerinden kurtarabilmişlerdir.
Soykırımın Tanıkları ...Tserkernin zenkerov yegan.. Martasban açkerov nayetsan mer yeresnerun... Sırdernus meçdeğı sur tsav mı.. Aryun gı vaze mer zavagnerun açkeren. Ellerinde silahlar ile geldiler... Kanlı gözleri ile baktılar masum yüzlerimize...Yüreklerimizin ortasında bir sızı... Kan damlıyor çocuklarımızın gözlerinden Dersimliler 1915'te başlayan Ermeni Soykırımına 'Tertelo Viren-Birinci Tertele' ya da 'Tertelê Hermeniu' demekte, Kürt Soykırımına ise 'Tertelê Peen-İkinci Tertele' ya da 'Tertelê Kirmancu' demektedirler. Gelelim günümüze dek o veya bu şekilde sağ kalabilmiş Dersimli Ermenilere. Günümüzde, soykırıma tanık olanlardan Dersimli Ermeniler hakkında sözlü bilgilere ulaşmak halen mümkündür. Bu bilgiler ışığında, Aleviliğe dönen veya Alevi ailelerine evlilik yoluyla dahil olan Ermenilerin var olduğu kayda değer bilgiler arasındadır.
Dönemin sancılı coğrafyasında yaşanan trajedileri, yaşlılarımızın bizlere bir sır gibi aktardıkları bilgilerle anlatacak olursak aşağıdaki örnekler yıllardır ört pas edilip, inkar edilmeye çalışılan gerçekleri en çıplak haliyle gözler önüne sermeye yetebilir... Veyva çê Satoli: 'Annem Ermeni Katliamında yetişkinmiş, bana şunları anlatmıştı; şuan bizim olan Şine Köyü, bir zamanlar Ermeni köyüymüş. Ermenileri toplayıp sürüyorlardı. Ele geçmek istemeyen Ermeniler evlerini-barklarını, köylerini terk edip kaçmaya çalışmışlar. Memleketini (köyünü) seven birkaç Şineli Ermeni, Kürt komşularının gözleri önünde Şine'de dut ağaçlarının dallarına kendilerini asarak intihar etmişler. Ermeniler gittikten sonra Şine bize kaldı.' Zeynelê Uşen-Çarekan: 'Ermenileri istiyorlardı. Dersimlilerin bazıları devlete milis olmuşlardı. Milisler Ermenileri öldürüyor veya devlete teslim ediyorlardı. Bazı aşiretler Ermeni çocuklarını kurtarmak için aldılar. Bazıları ise Ermeni kadınları kurtarmak için evlendiler.' Maa xo (?) Gulê Kureyşan: 'Annem, babamın çok iyi Ermenice bildiğini, aramızda fark olmadığını söylerdi.
Önce onları kırmışlar, çoğu öldürülmüş. Köylerde yüzlerce kesik baş sayan olduğunu duymuştum... Bazılarına demişler 'siz de Kızılbaş olun'. Biz yalnız kalınca sıra bize gelmiş... 38'de de bizi kırdılar.' Memedê Kolu: Ermenileri kırdıklarında ben büyüktüm. Ermeniler bizim aramızdaydı. Kör Mano'nun (Manuel) evi, Aliyê Gaxin evinin yanındaydı. Birkaç Ermeni ailesi de, bugün Hese Qojigilin arazisi olan Theza Hemcu'daydı. Ermeniler orada bostan ekiyorlardı. Henie Xece bölgesi de, derenin her iki yakasıyla tüm Mergarız, Ermeni mülküydü. Aslında Ermenilerin değil, Ermeni ağalarındı. Yarıcı Ermeniler ekip biçiyordu. Kızılkilise (Nazimiye) Ermenilerindi. Devlet önce Ermenileri katletti. Ben Ermeni Katliamını hatırlıyorum. Ermenilerin ileri gelenleri, zenginleri, o zamanlar Eleziz'de (Xarpet) yaşıyorlardı. Eleziz/ Beşqardaş'ta, beş Ermeni kardeş yan yana beş tane konak yaptırmıştılar. Herkes Markogil diye anılan bu Ermenilerin konaklarını övüyordu. Şimdi oraya sinema yapmışlar.
O zaman Ermeniler katledildi. Birkaç yıl aradan sonra devlet Qoçkirilileri, onların ardından Çewlıg (Bingöl) Kirmançlarını kesti. Onlardan sonra da Dersim'de katliam yaptı. Bugün Dersimdeki birçok köyde bulunan ailelerin Ermeni kökenli olduğu bilinmektedir. 21. Yüzyılın başına kadar Ermenice yerel halk tarafından biliniyor ve günlük yaşamda kullanılıyordu. Ancak bugün gördüğümüz sonuç ortadadır.
Dersimde konuşulan Kürtçede Ermenice sözcüklere rastlamak hala mümkündür. Örneğin; Kızılbaş Kürt geleneğinde yaşanan Gagan Bayramı bir nevi yılbaşı olarak kutlanıyor ve ocağın ikinci haftasına denk geliyor. Benzer bir gelenek Orthodoks-Gregoryan Ermeni Kültüründe de mevcuttur. Orthodoks-Gregoryan Ermeniler Gağant adı altında Yılbaşını ve müteakiben 6 Ocakta Noel Bayramını kutluyorlar. Neredeyse aynı isimlerle ve yakın tarihlerde kutlanan bu ananevî benzerlik gibi tarih boyunca ortak kullanılan coğrafi bölgelere verilen isimlerde de benzerlikler görmek mümkündür. Örneğin; Dersimliler bu yüzyılın başlarında kadar yaşadıkları topraklara 'Harde Dewresi'(Dervişlerin Toprağı) veya 'Harde Keşişi'(Keşişlerin Toprağı) demekteydiler. Kezâ, Dersimdeki Munzur Dağları günümüzde 'Mıntzuri' olarak da bilinmektedir ve Ermeniler tarafından hala 'Mıntzuri' olarak adlandırılmaktadır.
Evlatlıklar ...Dersimî pladagvadz yegeğetsinerus goğkin Hay'u zavag mı, anunı Yervant... Artsunknerı apernus e tapvadz. Ays inç medz tsav e ov Der!
Dersim'de yıkılan kiliseler arasında bir Ermeni çocuğu, adı Yervant...Gözyaşları ellerimize düşmüş... Ne acı ey Tanrım Bu yazıyı hak etmedik biz!
Soykırım sürecinde yetim kalan birçok Ermeni çocuğun, Katolik Rahipler, Protestan Misyonerler ve Kürt-Alevi aileler tarafından sahiplenildiği veya evlat edinildiği artık yaygın olarak bilinen bir gerçek. Bu tür evlat edinmelerin Dersim coğrafyasında da olduğu sözlü anlatımlarla elde edilen bilgiler arasındadır. Ermeni Patriği Horan Aşıkyan 'Ermeni Tarihi' adlı eserinde Amerikalı ve İngiltere'li Protestanların misyoner faaliyetler ile Ermeni çocuklarını soykırım ertesinde koruduklarını, okullar açıp Ortodoks-Gregoryan Ermeni çocuklarını Protestanlaştırdıklarını belirtmektedir.
Ayrıca Vartabed (Rahip) Hrant kayıtlarında Protestan Misyonerlerin İngiliz ve Amerika kökenli olduklarını açıkça yazmakta ve 'Western powers' adı altında Batı güçleri'nin etkilerinden bahsetmektedir. Diasporadakiler kadar, Türkiye'de yaşayan Ermenilerle yapılan sohbetler sırasında da daha birçok yörede evlat edinmelerin olduğunu öğrenebiliyoruz. Hatta İstanbul'daki Kalfayan ve Karagözyan Yetimhanelerinin, avlanmakta olan bu yetim çocukları aynı çatı altında toplayabilmek için inşaa edildikleri günümüze dek süregelen söylentiler arasındadır. Kripto-Ermeniler Ararat'ı toğ campa tsutsune mez, sev amberı mer vran. Ararat bize yol göstersin, üstümüzde kara bulutlar Sözlük anlamıyla 'Gizli Ermeniler' olarak tabir edebileceğimiz bu kelime, 1915 Soykırımından kurtulabilmek için din değiştirmiş Ermenileri ifade etmektedir.
Soykırımdan kurtulmak için din değiştirmek zorunda kalan Ermeniler 1916 yılına kadar bunu bir kurtuluş yolu olarak görmüşlerdir. Ancak bu değişimin Ermenilerin hayatlarını kurtardığını anlayan güçler gecikmemiş, aynı yıl din değiştiren Ermeniler hakkında inceleme başlatmış ve vilayetlerde din değiştirenlerin bulunduğu bölgeler hakkında fişleme çalışması gerçekleştirmiştir.
1918 yılında çıkarılan kanunla 20 yaşından küçük Ermenilerin din değiştirmeleri yasaklanmış ve Ermeni çocuklarının kurtuluş yolları kapanmıştır. Bir dönem varlığı tartışılan Kripto Ermeniler, Aksiyon Dergisinin 584 sayılı basımında Gamze Polat tarafından kaleme alınmış ve ilginç noktalara değinilmiştir:
'Türkiye'de yaşayan 'gizli Ermeniler' bölücülükte önemli rol oynuyor.' gibi bir cümleyi alenen yazarak yanlı olduğunu da belirtmekten çekinmeyen bu yazarın ve makalesinin hatlarına bakıldığında sistemin etiketleştirme politikasıyla aynı paydada olduğunu fark etmek zor değildir. Kendinden olmayanı 'teröristleştiren' sistem ve onun kalemşörleri Kürtlerde olduğu gibi Ermenilerde de etiketleştirmeye gitmekten geri durmamışlardır. Öncelikle Kripto Ermenilerin nedenini sorgulamak yerine onları çerçevelendirmeye giden bu ve benzeri tanım ya da yorumlar elbette aklıselim entelektüel kesim için bir çıkış noktası olamaz ancak yararlanabileceğimiz bazı alıntıları, yazarın uzak durduğu noktaların anahtarı olabileceğini düşünebiliriz:
'Ermeniler ile isyancı Kürtlerin ilişkisi bazı bölgelerde belirgin olarak ortaya çıkıyor. Tunceli, Hozat, Ovacık, Çemişgezek, Mazgirt, Pülümür, Elazığ, Tercan, Dicle, Erzincan ve Sivas bu yerleşim yerlerinin başında geliyor. Bunda tehcir sırasında yaklaşık 20 bin kadar Ermeni'nin, Alevi Kürtlerin yaşadığı sarp dağlarla çevrili Dersim aşiretlerine sığınması etkili oldu.' 'Tehcir sonrası Türkiye'de kalan Ermenileri üç sınıfta toplamak mümkün. Bunlardan ilki Ermeni evlatlıklar ki önemli bir kısmı tamamen Müslüman kimliğini benimseyip yaşatmışlar.
İkinci olarak, 'Gizli Hıristiyanları' saymak mümkün; 'Kripto Ermeniler' veya 'Gizli Ermeniler' adıyla da anılan bu grup 1915 Tehciri'nden kurtulmak için Müslüman olmayı seçmiş ama gerçekte Orthodoks-Gregoryan geleneklerini sürdürmüşler. Doğu Anadolu'da ağırlık teşkil etseler de Türkiye'nin her tarafına dağıldıkları bir gerçek. Mühtedi (Müslümanlığa dönen) Ermenilerinin sayısının 100 bini bulduğu tahmin ediliyor.
Üçüncü grupta ise Türkiye'de yaşayan Orthodoks Gregoryan Ermenilerini saymak mümkün. Bugün sayılarının 60 bin civarında olduğu sanılan Ermeniler ağırlıklı olarak İstanbul'da yaşıyor' Soykırım sürecinde din değiştirmek zorunda kalan Ermeniler, günümüzde hala belirsizliğini koruyan bir konu. Ancak yakın zamana kadar çevrelerinde Müslüman olarak bilinen ailelerin yeniden Hristiyanlığa dönerek Orthodoks-Gregoryan Mezhebinin ve Ermeni Kültürünün geleneklerini benimsediklerine rastlamak mümkündür.
Örneğin 1900'lü yılların ikinci yarısında Tunceli Yöresindeki bazı kayıtları inceleyecek olursak:
• Tunceli merkeze bağlı, Doluküp Köyü nüfusuna kayıtlı, 1947 doğumlu Sefer Akyüz, aslında Ermeni kökenli bir aileye mensup. Yaşadığı bölgede yıllarca Müslüman olarak biliniyor. Babası Çetin, annesi Hatun Akyüz de aslen Ermeni olup ailenin bir kuşak öncesinde evin reisinin adı Agop, eşinin ise Marta olduğu biliniyor.
• Tunceli Mazgirt-Aydınlık Köyü nüfusuna kayıtlı Çelik Ailesi Ermeni asıllı olmalarına rağmen nüfus kayıtlarında aile fertleri Müslüman gözükmekteydi. 1944 doğumlu Aziz Çelik, 1972 yılında din değiştirerek Hristiyanlığa geçmiş ve bir Ermeni ismi olan 'Sarkis' adını almıştır.Sarkis Çelik, Muşığ-Mayrani çiftinin 1949 Arapgir doğumlu Ermeni-Hristiyan kızı Bülbül Yılıncıoğlu ile evli. Ailenin 1972 doğumlu oğlu Sevan Çelik ile 1977 doğumlu Savaş Çelik, Orthodoks-Gregoryan Hristiyan.
• Tunceli Mazgirt-Aydınlık Köyü nüfusuna kayıtlı Canik Ailesi, yaşadıkları çevrede Alevi olarak biliniyor. Fakat Canik Ailesi de köken itibariyle Ermeni. Şükrü-İmoş çiftinin 1938 doğumlu çocuğu Yıldız Canik, Türkiye Ermeni Patrikliği'nin 15 Ocak 2004 tarihli vaftiz belgesine göre Hıristiyanlığa geçiyor. Kayıtlara göre Yıldız Canik'in dedesinin adı Kiyrok, nenesininki ise Meryem. Kardeşi Perihan Canik, 1980 yılında adını Peruz, dinini de Hristiyan olarak değiştiriyor.
• Tunceli Mazgirt nüfusuna kayıtlı Garabet-Rıza Yağcı ve ailesi 1963 yılında ailece Hristiyanlığa geçiyor. Sistemin mermer politikası olarak adlandırabileceğimiz Türkleştirme-Müslümanlaştırma ne bugün başlayan ne de kökeni olmayan bir politikadır. Zira 1915 Soykırım zamanında kimi Ermeniler bir şekilde hayatlarını kurtarabilmek için din değiştirme yolunu seçmek zorunda kalmışlar ve kendilerine en yakın olan Kızılbaş Aleviliği tercih etmişler.
Kızılbaş Alevilik özü itibariyle birçok din ve kültürle olan benzerliği bakımından Hristiyan olan Ermenilere silahtan kurtulabilmek için bir nefes olmuştur. Atatürk'ün danışmanı Prof. Hasan Reşit Tankut, Kürt Aleviliği ve Ermeni Hristiyanlığı arasındaki benzerlikler konusunda da şu ilginç anekdotu aktarır:
'Siyasal Bilgileri henüz bitirmiş ve Sivas Vilayeti maiyetine verilmiştim. Hafik ilçesinin bir Kürt Alevi köyünde geceledim. Ev sahibi (Koçgirili bir Dede), I. Dünya Savaşı yıllarında Ermeniler'e özerklik verilmesi için öngörülen halkoylaması dolayısıyla bana şunları söyledi: 'Aleviler'le Ermeniler arasındaki fark, soğan zarı kadardır. Ermeniler; Tanrı'yı 'Baba, Oğul ve Kutsal Ruh' olarak anar; biz bu üçlemeyi Allah-Muhammed-Ali biçiminde söyleriz. Onların 12 Havarisi vardır, bizim 12 İmamımız. İbadet ve oruçların vakit ve şekliyle bayramlar, her iki millette de aşağı yukarı aynıdır. Onlar tek kadınla evlenir ve kadın boşamazlar, biz de öyle. Onlar göğüslerinde Haç çıkarmak yoluyla şahadet getirirler, biz açık avucumuzu bağrımıza basmak suretiyle. Biz, sonradan Hazret-i Ali Efendimize uyduğumuz için adımız Alevi oldu, yoksa aramızda bir fark yoktur.
' Kültürel erozyonun engellenemediği, asimilasyonun artarak devam ettiği günümüzde, eriyerek kaybolan kültürlerin aksine Kızılbaş Kürtler ile Ermeniler arasındaki benzerlikler önemini korumaktadır. Kökeni Zerdüştlükten gelen Kızılbaşlık'ın 'nazargah' olarak adlandıran bakış açısı diğer inanışlara geniş bir perspektifle bakmaktadır. Eski çağlarda antik inanışlardaki komşu tanrıların kabulü, yakın zamanlarda da komşu inanışların sentezi Kızılbaşlar arasında sıkça görülmektedir.
Dr.Celilê Celil, Dersimdeki Kızılbaş Kürtlerin yöredeki kiliselere hürmet gösterdiklerini, bu yerleri kutsal sayarak saygı gösterdiklerini belirtmektedir. Halklar arasındaki bu etkileşimin yoğun olarak yaşandığı Mezopotamya topraklarındaki dinsel sentezler, Mezopotamya halklarının dış etkenler haricinde birbirleriyle barışık yaşadıklarını açıkça göstermektedir. Örneğin, Matti Moosa, şu tespitlerde bulunmuştur: 'Kızılbaşlar ve Ermeniler arasındaki ilişki Kızılbaşların Ermeni Kiliselerine ve kutsal yerlerine gösterdikleri saygı ile güçlenmektedir. Kızılbaşlar ve Ermeniler arasındaki sosyo-dinsel ilişki artık yerleşmiş bir gerçektir.
Sosyolojik açıdan yakın olan Ermeniler ile Kürtler ezelden beri Anadolu'da yan yana yaşamaktadırlar. Anadolunun doğusunda yoğun bir şekilde Kızılbaş nüfusu bulunmakta, birçok köyde ise Ermenilerle Kızılbaş Kürtler yan yana yaşamaktadır.' Ermeniler ile Kızılbaş Kürtlerin inançsal olarak benzerlikleri birçok noktada ortaklaşma göstermektedir. Hristiyanlık öncesi Ermenilerin paganist bir inançsal sistemleri bulunmakta idi. Güneş ve Ay, aynı Kızılbaş Kürtlerde olduğu gibi kutsal sayılmakta, Güneşin yeryüzündeki simgesinin ateş ve de ocak olduğu kabul edilerek, ateşe hürmet gösterilmekteydi. Ermeniler Hristiyanlık öncesindeki bu inanç evresine 'Grabasdutyun-Ateşperestlik' olarak adlandırmaktadırlar.
Ermenilerin Hristiyanlığı kabul edişleri ile birlikte Hristiyan Ruhaniler Ermenilerin Güneşe ve ateşe olan bağlılıklarını yenmek için mücadele etmiş ancak eski inançlardan gelen kutsal kavramların yeni inanç sisteminin içine entegre edilmesinin önüne geçememişlerdir. Bugün Ermeni kiliselerinde mihrap merkezinde Güneş sembolü bulunmakta, sabah dualarında güneşin adı söylenmektedir. Aynı ritüele Kızılbaş Kürtlerde ve Êzidiler'de de rastlayabilmekteyiz. Kültürlerin iç içe yaşadığı bir coğrafyada karşımıza çıkan bir başka örnek ise paganist inançlardan gelen doğadaki varlıkları kutsal sayma kültüdür. Hristiyanlık öncesi Gravasdutyun Ermeniler güvercini kutsal saymaktaydılar. Hristiyanlık sonrası aynı Güneş ve Ateş kültünde olduğu gibi güvercin kütlü de Hristiyanlık içinde görünür durumuna geldi.
Aynı inanışın Kızılbaş Kürtlerde olduğunu, günümüze kadar ulaşabilmiş eski Dersim mezar taşlarından görebilmekteyiz. Bugün Dersimdeki pirlerin mezar taşlarında aynı pagan inanç ile özdeşleşmiş güvercin motiflerinin işlendiğini görebilmekteyiz. Kızılbaş Kürtlerde önemli bir yeri olan Boz Atlı Xızır inancı Ermeni kültüründe farklı bir isim olarak karşımıza çıkmaktadır. Ermenilerin boz atlı aziz olarak nitelendirdikleri Surp Sarkis Kızılbaş Kürtlerdeki Xızır ile aynı özelliklere sahiptir. Soykırım öncesi kırsal bölgede yaşayan Ermeniler, aynı Kızılbaş Kürtlerde olduğu gibi Şubat ayında Surp Sarkis için oruç tutmakta, benzer olarak Xızır için yapılan 'kete' leri Surp Sarkis için sunmaktaydılar.
Dersim ile ilgili Ermenice Kaynaklar
Dersimle ilgili Ermenice kaynaklara göz attığımızda karşılaştığımız kapsamlı eserlerin başında Antranik Paşa'nın yazdığı 'Dersim Seyahatnamesi' gelmektedir. Antranik Paşa bu eserinde Dersim olaylarını ve soykırım sürecini, Dersimin yaşlı seyitlerinin tanıklığı ile aktarıyor.
Kimilerine göre bu eser M. Kalman'ın 'Belge ve Tanıklarıyla Dersim Direnişleri' isimli kitabına geniş bir kaynak olmuştur. Antranik Paşanın seyahatnamesiyle eş zamanlı olarak etnograf Sarkis Hayguni'nin Dersim üzerine yazmış olduğu makaleler değerli birer kaynak niteliğindedir. Bu makalelerin bazıları Kürtçenin Zazakî lehçesinde yayınlanan Desmala Sûre Dergisinde tercüme edilerek yayınlamıştır. Dersim hakkında yazılanlar, 1915 sonrası değişik ülkelere yayılan Dersimli Ermenilerce devam ettirilerek yayınlanmıştır. Hovsep Hayreni'nin kaynaklığında bunların en önemlilerinin Kevork Halacyan'ın incelemeleri olduğu görülüyor. -
Kevork Halacyan Kuzey Dersimli (Erzingan-Qıntsorek köyünden) Ermeni bir yazardır-.Gençlik yıllarında Ermeni ve Kürt örgütlenmeleri ve direnişlerinde önemli bir yeri oluyor. 1915'e kadar Dersimde bulunur ancak daha sonra Koçgiri isyanı ile bağlantısı olduğu tespit edilince Sivas Cezaevine hapsedilir. Burada Dersimli Seyitler ve de Şeh Sait isyanının Kürt liderleri ile birlikte hapis yatar. İstiklal Mahkemelerinde yargılanıp özgürlüğüne kavuştuktan sonra Sovyet Ermenistanı'na geçiş yapar.
Edindiği bilgileri ve yaşadığı tanıklıkları kaleme alan Kevork Halacyan'ın yazdığı bilgiler Ermenistan Bilimler Akademisi Arkeoloji ve Etnografya Enstitüsü'nde daktilo edilip arşivlenerek 'Ermeni Etnografya ve Filolojisi' isimli ansiklopedinin bir cildi olarak 'Dersim Ermenileri Etnografyası – 1.Bölüm' adı altında yayınlanmıştır. Diğer bilgiler ise Sovyet Döneminin maddi yetersizlikleri nedeniyle yayınlanamamıştır.
Yine Dersim Peri'li Kevork Yerevanyan'ın 'Çarsancak Ermenileri Tarihi' adlı kitabı ile Çemişkezek'li Hampartsum Kasparyan'ın 'Çımışgadzak ve Köyleri' adlı kitabı Dersimle ilgili Ermenice kaynaklar arasında önemli bir yer taşımaktadır. K.Yerevanyan kendi eserini 1915'te Tıla Pert yakınlarında toplu olarak katledilen, aralarında kendi babası ve amcaoğlu da bulunan Çarsancaklı şehitlere adamıştı. Aynı şekilde H.Kasparyan da kitabının önsözüne '1915 büyük Ermeni kırımında kurban giden Çemişkezeklilerin ölümsüz anısına' diye yazmıştır...
Bu kaynaklar, içerik olarak yerel bilgilere sahip olsalar da 1915 yılına kadar var olan Ermeni yerleşimlerini, isimlerini, kilise ve manastırların yerlerinin tespit edilmesi, Ermeni Cemaatinin idari bilgilerinin, mektup ya da belgelerle derlenerek aktarılması bakımından büyük bir öneme sahiplerdir.
Godoradz Nuri Dzağikner- Katledilmiş Nar Çiçekleri Tarih boyunca Mezopotamya coğrafyası birçok acıya ve ölüme tanıklık etti. Vaktiyle aynı kanın içinde yüzen halklar, medeniyetler geçmişte olduğu gibi bugün birbirleriyle barışıyorlar. İnkar edilerek gizlenmeye çalışılan bir tarihin masum kurbanlarını görebilmekse sadece kıyımdan geçirilen halkların değil tüm insanlığın payına düşüyor.
Bu paya ortak olabilmenin yolu ise öncelikle gerçeklerle yüzleşmekten geçiyor, aynı bir yazarın dediği gibi 'bu topraklarda milyonu aşkın Ermeni ve binlerce Kürt katledildi...'
Sözlü-Yazılı Kaynaklar ve Makaleler
Dr. Celilê Celil-19. Yüzyılın 50-70 Yılları Arasında Dersim Kürtleri
Matti Moosa; 'Kızılbaş Kürtler'in İnancında Ermeni Unsurları
Mehmet Bayrak - Kızılbaş Kürtler ve Protestanlık
Hristiyanlıktan Önceki Ermeniler-
Bolsohays Paganizmden Hristiyanlığa Ermeni Bayramları Heqie Mergarijî-
Zeynelê Uşen - Gûle Kureyşan Hovsep Hayreni, Yerwant Sarrafyan
Kaynak: Dersim Site

Hiç yorum yok: