12 Temmuz 2007 Perşembe

"Derin Acılar Dilsizdir"


Derin Acilar Dilsiz
*Eyüp Hanoğlu
Dersim Ovacık'ta yaşayan, sözlü geleneğin son temsilcilerinden, Dervişcemal pirlerinden Fırik Dede, 106 yaşında, kendi yıkık evinde hayata gözlerini yumdu.. 1980 askeri darbe günlerinde; Ovacık'ta abisinin gözleri önünde ağaca bağlanıp, işkence yapılarak Kulaksız yüzbaşı tarafından diri diri yakılan Behzat Fırik'in de babasıdır.. O günden beri, oğlunun acısıyla yas tutan Frik Dede, sakallarını bir daha kesmedi, acısı da gözyaşları da hiç dinmedi ve bir daha hiç konuşmadı..
“Mücevheri yerinde satın, tenekecilere vermeyin, sarrafını bulursanız verin” diyordu bir kaydında. Sözünü anlayacak sarrafa mı rastlamadı yoksa bu bir sessiz protesto muydu kendince, hala merak ederim.
70’lerin sonlarıydı sanırım.. Fırik Dede, Piro Newes, Aydınê Heşi, Qeramanê Mırci, Rızaê Berti gibi Ovacık’ın o dönemki insan-ı kamilleri amcam Weliağa’nın evinde toplanırlardı bazan.. Önce sohbet, muhabbet, sonra saz-söz, ikram derken; uzun bir sessizliğin içinde öylece otururlardı.. 6-7 yaş hafızamdan kalan bu görüntüyü de hala merak ederim.. Bu bilge adamlar niye susuyorlardı, öyle saatlerce.. Bu ve benzeri yanıtlanmamış bir çok soru ve sırlarıyla hepsi çekip gittiler aramızdan..Frik Dede, Dersim'in yaşayan son ve önemli bilgelerinden de biriydi.. "Yüzü şemsi kamber, gözleri nur” dolu bilge dedemizin hayatını anlatan bir film yapan yönetmen Buket Aydın, izlenimlerini şöyle aktarıyor: “Bir Hızır perşembesinde köhne ama içten hazinesine konuk olmuştum. Bir kat yatak, bir kuzine, bir saz ve dört duvar… Ama içten.. Ama sıcak.. Ama huzur dolu… Ve bütün dünya mallarından arınmış arı bir mekandı. Evden ayrılırken aklımda tek bir düşünce vardı. Değerlerini kaybedenler bir daha asla kendileri olamazlar, kendileriyle olamazlar. Asla geçmişlerini bilmez ve bu günü yaşayamaz ve yarına hazır olamazlardı.”
“ Tam da dört dağ içinde terk edilmiş bir kentte bir asır yaşam… Adımlar ağır ağır, bakışlar tane tane… Ne acelesi var görünürde, ne de geride kalanlara söylenecek son bir sözü… Belki bizim gibilerin aradığı adamdı o… Belki beklediğimiz son klam onun dilinde saklı… Bir sona yaklaşmaktayız hepimiz Sahi kimin sonudur bu? Bizim mi? Yaşlı adamın mı? Yoksa İnsan-ı Kamilin mi…? “ Buket Aydın
Yanıtsız ve muhatapsız sorular akıp giderken, ben yine aynı soruya takılıp kalıyorum: Kederli yazgılarının bize kader olmaması için mi sustular yoksa derin acıların dilsizliği miydi o sessizlik..
Ne yazacağımı ve cümlelerimi nasıl formüle edeceğimi sahiden bilemiyorum.. Ne yazsak hep bir eksik kalacak O’na ve Onlar’a dair.. Onlar susarak, belki bizi korumak adına belleklerimizi de sildiler.. Belki o eksik kalanlar tamamlayacak hikayemizi ya da bilemediklerimizin ızdırabını kuşanıp bizler sorularımızla aşındıracağız “sır”lı dağların ardını..
Frik Dede; “gizli bir sırdır” dediği hafızasını, acısını, suskunluğunu, kesmediği sakallarını alıp giderken aramızdan; bize de ondan geriye miras olarak bir asırlık hayat, halk bilgeliği geleneğinin değerleri ve hoş bir nida olarak sazı-sözü kaldı..
Fırik Dede’den dinlediğimiz, Virani’nin şu dörtlüğünü yine ondan dinleyerek, dindiremeyiz belki sızlayan yerlerimizi ama katlanılır kılarız hiç olmazsa; "seni sevenlerin can içinde canısın/ aşıklar katredir, sen ummanısın/ gönül bir gemidir sen dümenisin/ Yelken açmak ister bu dervişlerin"
Sevgiyi din, aşkı yol eylemiş bir kavmin çocukları; bu bedbaht dünyada eteklerinde hep yolun yükünü ve kırılan dalların hüznünü taşırlar. Yolun yükünü en ağır taşıyanımızı kaybettik.. Birbirinin peşisıra, yitip giden, hakka yürüyen insan-ı kamillerimizin hatırası yolumuzu aydınlatan 'nur' olsun..
Hatırası önünde saygıyla eğiliyoruz: "Ölüm ölür biz ölmeyiz."
10 Temmuz 2007
* L. A. Seneca'dan alıntı..

Hiç yorum yok: